31 Aralık 2013 Salı

Zülfü Livaneli'den Gün olur

Gün olur alır başımı giderim
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda..
Şu ada senin,bu ada benim
Yelkovan kuşlarının peşi sıra..

Gün olur başıma kadar güneş
Gün olur başıma kadar mavi
Gün olur deli gibi...

Gün olur alır başımı giderim
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda..
Şu ada senin,bu ada benim
Yelkovan kuşlarının peşi sıra..

Gün olur başıma kadar güneş
Gün olur başıma kadar mavi
Gün olur deli gibi...

Gün olur alır başımı giderim!..


30 Aralık 2013 Pazartesi

Dersim-38

Kimse kalmamış
38'in hesabı kimlere kalmış
Katlettiler halkımızı halen inkar ediyorlar

Hanemizi başımıza yıktılar bunlar
Köyümüzü ateşe verip yaktı bunlar

Düzgünümüz Munzurumuz yalnız kalmış
Seyidimizin mezarı başında kimse kalmamış

portre çalışmam
Resim yazısı ekle

29 Aralık 2013 Pazar

Zülfü Livaneli'den Kardeşin Duymaz

Susarlar sesini boğmak isterler
Yarımdır kırıktır sırça yüreğin
Çığlık çığlığa yarı geceler
Kardeşin duymaz eloğlu duyar

Çoğalır engeller yürür gidersin
Yüreğin taşıyıp götürür seni
Nice selden sonra kumdan ötede
Kardeşin duymaz eloğlu duyar

Yıkılma bunları gördüğün zaman
Umudu kesip de incinme sakın
Aç yüreğini bir merhabaya
Kardeşin duymaz eloğlu duyar.

Zülfü Livaneli



27 Aralık 2013 Cuma

Umut Altınçağ'dan Ülke Ol

;Bir düş ol gir koynuma
şu gurbet akşamında
kimsin diye sormam
nerden geldin bilirim
ülke olup gir koynuma

Var mı olmaz uğrunda
ülke varsa sonunda
gecenin bir yarısında
çiğdem olup tüt burnuma
ülke olup gir koynuma

Yok olmanın hududunda
var olmanın umusuyla
sarı harman tozuyla
toprağın kokusuyla
ülke olup gir koynuma

   Umut Altınçağ


26 Aralık 2013 Perşembe

Erkin Koray'dan Yalnızlar Rıhtımı

Bir ben miyim perişan
Gecenin karanlığında
Yosun tuttu gözlerim
Yalnızlar rıhtımında

Bütün gece ağladım
Dalgalar kucağında
Geceler ben ve deniz
Yalnızlar rıhtımında

Bir beni mi unuttular
Uçup gitti martılar
Geceler ben ve deniz
Yalnızlar rıhtımında

Erkin Koray



25 Aralık 2013 Çarşamba

23 Aralık 2013 Pazartesi

Grup Yorum'dan Kayıpların Ardından

Adını verdim durgun göllere
Düşmeyesin diye oğul, uzak yollara

Sesini verdim akarsulara
Dalmayasın diye oğul, kan uykulara

Kuzgunlar dolanınca turna peşine
Çoban türküleri oğul, akar düşüne

Silinip de gitmiyor yürek acısı
Kaybolan canların oğul, bu kaçıncısı

Sevdanı verdim dağlar başına
Üfleyesin diye oğul, aşk ateşine

Grup Yorum


22 Aralık 2013 Pazar

Grup Dinmeyen'den Kavganın Ortasında

Kavganın ortasında yapayalnız kalsan da
yılgınlığa kapılıp köreltme direncini
sen tarihin oğlusun, yaşadın on bin yıldır
yılgınlığa kapılıp köreltme inancını

Spartaküs'ün köle ordusunda nefer din
Paris barikatında umut oldun, direndin
Afrika'da Zenciydin, panço villa'yla köylü
Ernesto'yla Castro'nun bağımsız Küba düşü...

Grup Dinmeyen



Nihat Behram'dan Hatırlayışlar

Seni bileklerim uçarıyken sevmiştim mağrur bir edayla bakıyordun dağlardan
köpükler saçarak dövünen ırmak
dudaklarında pembeleşen kabarcıklarla
taze çayırlara karışırken
ve toprak
serin bir rüzgarı emerken her sabah
arkadaş olmuştum ateşli duygularla
ey hayat seni bileklerim uçarıyken sevmiştim
üzümü mayhoş ken koklamak isteyen çocuklar gibi.

Nihat Behram


Kazım Koyuncu'dan



"Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Çe" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlık lara, üşürken ısınma lara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik.
Teşekkürler dünya."

Kazım Koyuncu


21 Aralık 2013 Cumartesi

Ahmet Kaya'dan

" Klasik bir kadere teslim olmak istemiyorum ve öldükten sonra değil şimdi anlaşılmak istiyorum "


Ahmet Kaya


Ahmed Arif 'ten Hasretinden Prangalar Eskittim

Seni, anlatabilmek seni.
   İyi çocuklara, kahramanlara.
   Seni anlatabilmek seni,
   Namussuza, halden bilmeze,
   Kahpe yalana.

   Ard- arda kaç zemheri,
   Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
   Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...         
   Bir ben uyumadım,
   Kaç leylim bahar,
   Hasretinden prangalar eskittim.
   Saçlarına kan gülleri takayım,
   Bir o yana
   Bir bu yana...

   Seni bağırabilsem seni,
   Dipsiz kuyulara,
   Akan yıldıza,
   Bir kibrit çöpüne varana,
   Okyanusun en ıssız dalgasına
   Düşmüş bir kibrit çöpüne.

   Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
   Yitirmiş öpücükleri,
   Payı yok, apansız inen akşamlardan,
   Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
   Seni anlatabilsem seni...
   Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
   Üşüyorum, kapama gözlerini...

Ahmed Arif 


 

 

20 Aralık 2013 Cuma

Ahmet Kaya'dan


Kaç zamandır yüzüm traşlı
Gözlerim şafak bekledi
Uzarken ellerim kulağım kirişte
Ölümü özledim anne
 Yaşamak isterken delice
Ahmet kaya 


Ahmed Arif'den Sevdan Beni

terk etmedi sevdan beni,
aç kaldım, susuz kaldım.
hayın, karanlıktı gece.
can garip, can suskun
can paramparça...
ve ellerim kelepçede,
tütünsüz, uykusuz kaldım,
terk etmedi sevdan beni...

Ahmed Arif 

 




Grup Yorum'dan Bize Ölüm Yok

Bize Ölüm Yok
Kavganın alevlidir rüzgarı
Yayılır gider ılık ılık
Dağların başakların üzerinden
Buğday gibi bereketli

Akarsu gibi aydınlık
Kim demiş ölüm var diye bize
Kardeş kardeş atan bu yürek bizim
Hey!
Bize ölüm yok

Bu yürek hiç durmayacak
Bu yürek hiç susmayacak

Grup Yorum


19 Aralık 2013 Perşembe

Cem Karaca'dan Tamirci

Gönlüme bir ateş düştü yanar ha yanar yanar.
ümit gönlümün ekmeği umar ha umar umar..
elleri ak yumuk yumuk ojeli tırnakları
nerelere gizlesin şu avucum nasırları..

Otomobili tamire geldi.dün bizim tamirhaneye.
görür görmez vurularak başladım ben sevmeye.
ayağında uzun etek dalga dalga saçları.
ustam seslendi uzaktan oğlum al takımları.

Bir romanda okumuştum buna benzer bir şeyi.
cildi parlak kağıt kaplı pahalı bir kitaptı..
ne olmuş nasıl olmuşsa aşık olmuştu genç KIZ
gene böyle bir durumda tamirci çırağına..

Ustama dedim ki bugün giymeyim tulumları..
arkası kuşlu aynamda taradım saçlarımı..
gelecekti bu gün geri arabayı almaya.
o romandaki hayali belki gerçek yapmaya..

Durdu zaman durdu dünya girdi içeri kapıdan
öylece bakakaldım gözümü ayırmadan..
arabanın kapısını açtım girsin içeri.....
kalktı hilal kaşları sordu..kim bu serseri..

Çekti gitti arabayla egsozuna boğuldum.
gözümde tomurcuk yaşlar ağır ağır doğruldum.
ustam geldi sırtıma vurdu unut dedi romanları..
işçisin sen işçi kal giy dedi tulumları...

Cem Karaca



İbrahim Karaca'dan

Biz ki en sağır kulaklara sevdalar fısıldardık
sabah serinliği taşırdı ezgilerimiz
kan uyku infazlar için kapılar çaldığında
burçlarımızda kefenleri kana bulayıp
kollarına sardık rüzgarın
ölüm çaresiz kalıp çığlıklar attı arkamızdan

o büyük sevdayı bu kadar umutlu
bu kadar namuslu taşımak için
tereddüt etmedik eğilmedik
kanımızla yazılacaktı umudun şiiri
adını koymuştuk özgürlüğün
bir kez çıkmıştı ağzımızdan söz

ve biz pimi çekilmiş yürekle
dalmıştık karanlığın ortasına
dilimizde kurtuluş türküleri mataramızda ab-ı hayat
ve düşerken
özgürlük renginde bir gülüş vardı yanağımızda

İbrahim Karaca

18 Aralık 2013 Çarşamba

Hilmi Yavuz'dan

Hüzün ki en çok yakışandır bize
Belki de en çok anladığımız
Biz ki sessiz ve yağız
Bir yazın yumağını çözerek
Ve ölümü bir kepenek gibi örtüp üstümüze
Ovayı köpürte köpürte akan küheylan
Ve günleri hoyrat bir mahmuz
Ya da atlastan bir çarkıfelek
Gibi döndüre döndüre
Bir mapustan bir mapusa yollandığımız
Biz, ey sürgünlerin nazım’ı derken
Tutkulu, sevecen ve yalnız
Gerek acının teleğinden ve gerek
Lacivert gergefinde gecelerin
Şiiri bir kuş gibi örerek
Halkımız, gülün sesini savurup
Bir türkünün kekiğinden tüterken
Der ki, böyle yazılır sevdamız
Hüzün ki en çok yakışandır bize
Belki de en çok anladığımız
Hilmi Yavuz

Nazım HİKMET

Birgün bensizlik çalar kapını.
Benli dünleri düşünür, avunursun...
Sanma ki yalanlar içinde, ben gibi bir doğru bulursun...

Nazım HİKMET

Şafaktakiler

Şafaktakiler,

Okutmadınız dilediğimizce, dinletme diniz, söyletmediniz. Susmak yakışırdı çünkü ağzı çok laf yapanlara, hele ki sesiniz biraz gür çıktı mı, mikrofon elinizde kalıverirsiniz en derinden duygularınızla. Sesiniz çıkmaz olur, soluğunuz tıkanır, tıkarlar, devirirler, övünürler sonra. Gazete manşetleri ellerdedir, kan kokan ellerde ve en gülen yüzlerde.
Devirdiniz, yıktınız ayaküstü dikilenleri yetmedi mi? “Bizden değil. ” ilan ettiniz en bizdenleri, bitmedi mi? Sizin kim olduğunuz aşikar da biz kimiz ki, “kim” lik siz siz denlere göre, belki kimsesiz öyle mi?
Biz sizden değilizdir, en bizden olsak da. Sizler çemkirme yi bilirsiniz, bizse seslenmeyi. En doğruyu en doğruya seslenmeyi biliriz. ama susmak yakıştırılır bizlere. Külkedisi gibi ocakbaşı dır bize yakışan, yakıştırılan. Konuşmak yoktur, yasaktır. Öyle istemiştir çok sevgili sizdenler. Bizi çekip kurtaracak saraylarda yaşatacak, iyinin hakkını verecek beyaz atlı prensimizi bekleriz belki ama gelmez işte. Beyaz atlı prens dediğimiz yüz yılda bir gelir en beyazından atıyla, siz de arkasından konuşursunuz sadece ve yalnızca. Sizin kara dediğiniz en beyaza akında dır oysa... Bizden olanlar bilirler, bizden olanlar hissederler yalnızca.
Ve şafak..Şafağa yakın olanlardanız biz, şafak bizimle..hadi alın şafağa götürün bizi, falakaya yatırın önce, yetmezse prangalara sarın, oynayın yahut, adam asmaca oynar gibi oynayın. Sonra gömün şafağın adil ellerine. Şafaktakiler, onlar tanla doğup şafakla batarlar, şafaktakiler, onlar en değerliler.

Yok olursam

Yok olursam;
Yok olursam bir gün, yokluğuma aldanıp hüzne yönelme.. Sen bilmesen de, yüreğinde asla bitmeyen sonsuz olan bir okyanusun var senin. İşte orada ara beni. Eğer yoksam, yokluğumdan değil, bulamadığından dır. Çünkü ben daima oradayım...